Ersin
KALKAN
Dünya
Kupası maçlarının Türkiye'deki yansımalarını izlemek için ülkemize
gelen yabancı gazeteciler, İstanbul'dan ilginç izlenimlerle ayrıldılar.
Turizm ve internet şirketi Les Arts
Turcs (Nurdogan Senguler)’un misafiri olan
Brezilyalı gazeteci Gina de Azevedo Marques ile Fransız gazeteci
Thierry Cros'la İstanbul ziyaretleri öncesi ve sonrası hakkında
konuştuk.
Marques,
Brezilya'nın en saygın gazetelerinden O Globo'nun Avrupa temsilcisi,
Cros ise Avrupa'da yayımlanan çeşitli gazetelere futbol analizleri
yapıyor. Aynı zamanda spor marketinkinin geliştirilmesi alanında
çalışan Interazioni adlı şirketin de sahibi olan Cros, Fransa'nın
ünlü takımlarında top koşturmuş eski bir profesyonel futbolcu.
Thierry Cros, ilk kez bundan bir ay önce İstanbul'a gelmiş. Birkaç
gün kalıp gitmiş. Gina de Azevedo Marques ise hayatında ilk kez
geldiği İstanbul'da 14 gün geçirdi.
Brezilyalı gazeteci Gina de Azevedo Margues
İstanbul 10 Roma'ya bedel
Buraya gelmeden önce Türkiye hakkında çok negatif düşünceler
edinmiştim. Tek bir kadın olarak gelmemin tehlikeli olabileceği söylenmişti
bana. Fakat gördüm ki çok açık bir ülke. Ülkeniz hakkındaki bu
imajın mutlaka değişmesi gerekiyor. Mesela, İstanbul'u bilen Batılı
gazeteci arkadaşlarım Fatih semtinin fundamentalistlerin merkezi
olduğunu, bu semtten çekeceğim fotoğrafların önemli mesajlar taşıyacağını,
tüm Türkiye'nin manzarasını yalnızca Fatih'te görebileceğimi söylemişlerdi.
Fatih'e gittiğimde doğrusu çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım!
Arka sokaklarda yalnız başıma dolaşırken kapı önlerinde oturan
kadınlar bana selam verdi, çaya davet ettiler. Fatih Camii'nde şaşkınlığım
bir kat daha arttı. Beni caminin içine davet ettiler, imam ve cemaat
mensupları elimi sıktı. Roma'ya gelen bir İranlı heyeti karşılamıştım.
Erkeklerden hiçbiri kadın eli sıkmıyordu. Tam bu noktada aklım
Batılı gazeteci arkadaşlarımın mentalitesine takıldı. İstanbul'a
gelen Batılı gazeteciler mutlaka Fatih'e uğruyor ve oradan çektikleri
fotoğrafları, ‘‘işte Türkiye’’ diye tüm dünyaya dağıtıyorlar.
Onlar Türkiye'yi nasıl görmek istiyorlarsa öyle yansıtıyorlar.
Buradaki sorunun Batı'nın bilinçaltıyla ilgili olduğunu düşünüyorum
ve buna itiraz ediyorum. Türk kadınlarının soyunukken nasıl
olabileceğini merak ettim. Bunun için de bir hamamın kadınlar kısmına
gittim. Gördüm ki aralarında muazzam bir dayanışma var. Avrupa'da
bize söylendiği gibi, bastırılmış, hor görülmüş, ezilmiş
bir yapıda değillerdi. Bedenleriyle barışıktılar. Batıda kadın
zayıf olmalı, aşırı bakımlı gezmeli anlayışı hakim. Bu ölçülere
sığmadığı için Batı'da her yıl yüzlerce genç kız ve kadın
intihar ediyor. Türkler ise bu konuda gayet olgunlar. Roma'da yaşıyorum.
İtalya'yı seviyorum ama İstanbul'a geldikten sonra bu kentin on
tane Roma'ya bedel olduğunu gördüm. Tarih, kültür, yemek, eğlence,
sevgi ne ararsanız burada daha iyisini buluyorsunuz. Ama bu şehre çok
yazık ediyorsunuz. Ne olur bu kente biraz daha sevgi besleyin ve onun
her taşını özenle korumaya çalışın. Son noktayı bir Rio şarkısıyla
koymak istiyorum. İçinde büyülü ayrıntılar barındıran, harika
bir kent: İşte İstanbul.
Fransız gazeteci ve eski futbolcu Thierry Cros
Bu halkın Avrupa ulusları kadar uygar olduğunu gördüm
Bana göre Türkler şok şeklinde yaşıyor. Türklerin tamamına yakını
Batılılaşmak istiyor ama bir taraftan da tedirginler. Acaba yarın
AB'ye girersek, yüzyıllardır sırtımızda taşıdığımız kültürümüz
ne olur diye düşünüyorlar. Bu halkın diğer Avrupa ulusları
kadar uygar olduğunu gördüm. Avrupa'ya karşı tedirginlik yaşasalarda
bir hat üzerinde emin adımlarla yürüyorlar. Ben de Gina gibi kadınlara
çok dikkat ettim. Çünkü, kadının duruşu bir ülkenin uygarlığının
en büyük ölçüsüdür. Türk kadınlarının giyim kuşamının
Batılılar gibi olduğunu izledim. Paris, Londra, Münih ya da
Roma'da yaşayan Türkler gettolaşmış bir ortamda, içine kapanık
yaşadıkları için çok daha kapalılar. Kadınların ve kız çocuklarının
çoğunun başı kapalı oralarda. Onlara bakarak Türkiye'yi anlamaya
çalışmanın saçma olduğunu anladım. Burada, başı kapalı bir
kadın bile yanında gezdirdiği kızının modern olmasını istiyor,
başını açmasını istiyor, belki de teşvik ediyor. Buraya
geldikten sonra Türkiye hakkında sizin deyiminizle ‘‘Fransız
kaldığımı’’ anladım. İstanbul'un bence, Roma, Paris ya da
New York'tan farkı yok. Ama bu kente yılda sadece 2-2.5 milyon
turist geldiğini duyunca şaşırdım ve çok üzüldüm. İstanbul kültürel
ve arkeolojik olarak çok baştan çıkarıcı bir şehir. Ama tarihi
yapılarınıza ve arkeolojik sitlerinize yeterince bakamıyorsunuz.
İstanbul Belediyesi, valiliği kentin tarihi bölgelerini restore
etmek için bütün olanaklarını seferber etmeli. Buna başlarsanız
ve kararlı olursanız bütün dünyadan bu projeye maddi ve
teknolojik destek alırsınız. Avrupa entelektüelleri, değerlerinize
sahip çıkmadığınız için size kızgınlar. Batı'yla bütünleşme
çabanıza gösterilen direncin en önemli kaynaklarından biri de İstanbul'a
dair olan bu kızgınlık.
Bence Türk entelektüelleri de sadece eleştiriyor. Yeni projeler üretmiyor,
üretmeye kalkanları aşağılıyorlar. Fransız entelektüellerinden
belki elli kat daha elitist davranıyorlar. Bu tavır da Türkiye'nin
dünya Turizm pazarında kaybetmesine yol açıyor. Oysa sizin tüm
pazarı kaynatacak kadar önemli değerleriniz ve potansiyeliniz var.
Bu olumsuzluklara rağmen turizme yönelik kaliteniz ve fiyatlarınız
çok iyi. Ama bunu da dünyaya yeterince anlatamıyorsunuz. Avrupa'da
şimdi, hafta sonu tatillerine yönelik bir ilgi, bir trend var. İstanbul,
hafta sonu turları için çok uygun. Avrupa'nın bütün şehirlerinin
sessizliğe gömüldüğü saatlerde sokaklarınız cıvıl cıvıl.
İstanbul'un diğer tarihi bölgelerini de turizme açarsanız, inanılmaz
bir gelir elde edersiniz. Ama bunu vergisi çok yüksek havalanı ile
yapamazsınız.
|